TURKISH STUDENT - Yurtdışı Eğitim Rehberiniz
HomeÜlkelerAmerika'da EğitimAmerika Birleşik Devletleri’nde Eğitim Sistemi
Amerika Birleşik Devletleri’nde Eğitim Sistemi

Amerika Birleşik Devletleri’nde Eğitim Sistemi

Amerika Birleşik Devletleri’nde ülke çapında geçerli ve uygulanması mecburi bir milli eğitim sistemi yoktur. Buna bağlı olarak, 50 yıl kadar önce kurulmuş olan eğitim bakanlığının da etkisi sınırlıdır. Gerçi, yıllar içinde Federal Hükümetin katkı ve etkisinde büyük artışlar meydana gelmiştir. Ancak bu, esas olarak genel çerçevenin belirlenmesi, federal bütçeden sağlanan maddi kaynakların nasıl kullanıldığının denetlenmesi, anayasaya aykırı yerel uygulamaların önlenmesi gibi noktalarla sınırlı kalmıştır.

Eğitimin düzenlenmesi ise, büyük ölçüde, eyaletlere bırakılmıştır. Her eyaletin yönetimi ve meclisi o eyaletin eğitim plan ve programını yapar, bütçesini belirler, okullara mali kaynak sağlar. İlk ve orta öğretim ders programının belirlenmesi ve ders kitabı seçimi de çoğu zaman daha yerel idari ve öğretim birimlerince yapılır. Hatta sözkonusu yerel birimler bir noktaya kadar mali imkanlar yönünden yetkilidirler. Denebilir ki, eyalet meclis ve hükümetleri eğitim ile ilgili yasa ve yönetmelikleri çıkartarak genel esasları saptar, yerel yönetimleri ve okulları da bu esaslar dahilinde serbest bırakırlar.

Yerel Yönetimler ile okul-aile birlikleri ve üyelerinin bir kısmı atamayla bir kısmı da o yörenin halkı tarafından seçilerek belirlenen eğitim komiteleri, okul binası, laboratuvar, kütüphane, konferans ve spor salonu gibi tesislerin yapım ve onarımı için ek kaynak sağlanması; okulların yönetimi ve denetlenmesi; hedeflerin, programların ve müfredatın belirlenmesi; öğretimde kullanılacak kitap, araç ve gereçlerin seçimi; öğretmen ve idarecilerin işe alınması veya işlerine son verilmesi gibi hususlarda birinci derecede sorumludurlar. Ayrıca yerel yönetimler, yeni bina ve tesislerin yapımındaki masrafların bir kısmını karşılayabilmek için mahalli vergiler çıkarma yetkisine de sahiptirler. Hatta bu amaçla, özellikle seçimler sırasında, sık sık yerel referandumlar yapılır.

Görüldüğü üzere, Amerika Birleşik Devletlerinde ülkenin idari ve iktisadi yapısından, coğrafi özelliklerinden ve tarihi gelişiminden kaynaklanan adem-i merkeziyetçi bir sistem vardır. Buna göre, tek merkezden düzenlenip idare edilen ve yukarıdan aşağıya işleyen otoriter bir sistem değil, yerel örgütlerin, vatandaşların, öğretmenlerin ve öğrenci velilerinin de her kademede sorumluluk ve söz sahibi olduğu çok merkezli bir mekanizma yürürlüktedir. Bu çok merkezli ve değişik etkilere açık mekanizmaya karşın bütün birimler yakın işbirliği ve koordinasyon halindedir. Bu sayede Amerika’nın herhangi bir yerindeki eğitim sistemi ve okullardaki uygulama, diğer bir yerine göre, ayrıntılar dışında çok az farklılık gösterir. Buna bağlı olarak da, bir okuldan başka bir eyaletteki okula transfer olan bir öğrenci, ders programı ve değerlendirme sistemi veya idari işleyiş yönlerinden önemli bir güçlük veya yabancılık çekmeden uyum sağlayabilir ve öğrenimini sürdürebilir.

Amerika’da ilk ve orta öğrenim, normal olarak, toplam 12 sene sürer. Ayrıca, ilköğrenimden önce, 1-3 yıllık anaokulu uygulaması da vardır. Yetenekli ve çalışkan öğrencilerin sınıf atlamaları ve böylece öğrenimlerini daha kısa sürede tamamlamaları mümkündür.

Amerika’da ilk ve orta öğretimde görev yapan öğretmenlerin en az üniversite mezunu olmaları zorunludur. Eyaletlerin çoğunda öğretmen olabilmek için eğitim dalında yüksek lisans derecesini almış olmak da şart koşulmaktadır. Ayrıca, okullarda görevli öğretmenlerin belirli aralıklarla üniversitelere devam ederek ve mesleki konferanslara, kurslara ve seminerlere katılarak yeni gelişmeleri takip etmeleri böylece de bilgilerini tazelemeleri ve kendilerini yenilemeleri sağlanmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde halen yürürlükte bulunan eğitim sistemi ve felsefesi, öğrencilere katı bir ders programı çerçevesinde tek kitaba ve öğretmenin diktesine dayalı bir takım bilgilerin ezberletilmesi yerine, bağımsız olarak bilgi edinme metodlarının öğretilmesine, araştırma alışkanlığının kazandırılmasına ve uygulamaya ağırlık vermektedir. Buna gerekçe olarak da teknolojinin çağımızda hızla gelişerek değişime uğradığı, ezberlenen kuru bilgilerin pekçoğunun bu sebeple kısa zamanda geçerliğini kaybettiği; buna karşılık bilgi edinme ve araştırma tekniklerini öğrenmiş ve araştırma yapma alışkanlığını kazanmış bir kişinin kendini sürekli geliştirebileceği, yenilikleri izleyebileceği, ve böylece hayatta daha başarılı ve topluma yararlı olacağı gösterilmektedir. Buna bağlı olarak, uygulamada, öğrencinin tek bir kitabı veya öğretmenin dikte ettirdiği notları ezberlemesi yerine birçok kitaptan, ansiklopedilerden, internetten ve diğer kaynaklardan yararlanması özendirilmekte, kütüphanelerden araştırma amacıyla nasıl faydalanılabileceği öğretilmekte, laboratuvar deneylerine önem verilmekte, sınıfta da tartışma ve münazara ortamı yaratılmaya çalışılmaktadır. Öğrenciyi soru sormaya teşvik etmeden bildiğini okuyan öğretmen, ya da öğretmeni ses çıkarmadan dinleyip ancak soru sorulduğunda öğretmenin anlattıklarını ya da kitaptan ezberlediklerini tekrarlayan öğrenci makbul addedilmemektedir. Aksine, öğretmenden öğrencinin derse katılımını sağlaması, öğrenciden de soru sorması, düşüncelerini ve araştırmalarının sonucunu anlatması beklenmektedir.

Diğer taraftan, öğrencinin erken yaşta tek bir konuda uzmanlaşması yerine, mümkün olduğu kadar fazla ve değişik konuda ders alarak ve araştırma yaparak geniş bir bilgi ve kültür birikimi oluşturmasına, geniş ve hoşgörülü bir bakış açısı geliştirmesine önem verilmektedir. Bu amaca yönelik bir programdan geçmiş kişinin olayları daha sağlıklı değerlendirebileceğine, değişen koşullara daha kolay uyum sağlayabileceğine, yenilikleri takip edebileceğine, ortaya çıkabilecek ve hatta iş hayatında her gün karşılaşılması olağan problemlere daha kolay ve doğru çözüm bulabileceğine inanılmaktadır.

Bununla birlikte, Amerikan okullarında öğrencilere bir ders yılında verilen derslerin adedi, normal olarak, Türkiye’dekilerden azdır. Çünkü öğrencinin bütün yönleri ile gelişmesi açısından, derslerden başka şeylere de bol vakit ayırabilmesi arzu edilmektedir. Derslerden başka hiçbirşeyle ilgilenmeyen, sosyal, kültürel veya sportif uğraşları ya da özel merakları, hobileri olmayan öğrenci tipi istenmemektedir. Öğrencilerin spor, satranç, müzik, tiyatro, resim, yazı, fotoğrafçılık, filim, dans, bilimsel araştırma vs. gibi etkinliklerde bulunmaları özendirilmekte ve bunlar için imkanlar sağlanmaktadır. Hatta, bütün bu ders dışı faaliyetlerin üniversitelere girişte ve burs temininde etkisi vardır. İhtisası gerektiren ileri düzeyli ve çok ayrıntılı bilgiler ise o konuya özellikle ilgi duyan öğrencilere ek derslerle verilmektedir. Detayların genellikle işe girdikten sonra kısa sürede meslek içi kurs ve seminerlerle ve işbaşı eğitimi ile daha kolay öğrenilebileceği düşünülmektedir. Öte yandan, programlar da öğrencilerin yetenek ve arzularına göre seçmeli ders alabilmelerine imkan verecek şekilde, esnek olarak düzenlenmektedir. Mesela, mezun olduktan sonra daha üst düzeyde akademik çalışma yapmak, yani üniversiteye gitmek isteyen öğrenciler daha zor ve kendilerini buna hazırlayan dersleri, iş hayatına erken atılmak isteyen öğrenciler ise buna yönelik pratik dersleri seçebilirler.

Bütün bu olumlu yanlarına rağmen, Amerikan eğitim sistemi günümüzde birçok problemle karşı karşıyadır. Birçok eğitimcinin düşüncesine göre, yeryüzündeki genel eğilime paralel olarak, son 40 yılda Amerikan eğitiminde nicelik bakımından büyük gelişmelere karşın nitelik bakımından gerileme görülmüştür. Örneğin, son yıllarda Amerikan üniversitelerine giriş sınavlarında alınan puanların ortalamasında genel bir düşüş kaydedilmiştir. Ortaokul ve liselerdeki fen ve matematik programlarının ve öğretiminin ise yetersiz kaldığı ifade edilmiştir. Öyle ki, bazı Amerikan eğitimcileri, sözgelimi Japon ortaokul mezunlarının bilgi yönünden Amerikan lise mezunlarından ileri olduklarını ileri sürmüşlerdir. Sonra, dünyanın diğer ülkeleri hakkında Amerikan okullarında verilen bilgilerin son derece yetersiz ve yüzeysel kaldığı bilinmektedir. Bunu bırakın, yapılan araştırmalarda Amerikan lise öğrencilerinin birçoğunun Amerikan tarihinin en basit olaylarından habersiz ve dünya haritası üzerinde Amerika Birleşik Devletlerini bulmaktan aciz oldukları ortaya çıkmıştır. Yine öğrencilerin ve ailelerinin genel ilgisizliği nedeniyle, yabancı dil öğretimi de çok yetersizdir. Diğer taraftan, seçmeli ders sistemini kötüye kullanan bazı öğrencilerin sadece en basit ve kolay dersleri tercih ettikleri görülmektedir. Buna bağlı olarak, lise mezunu olmalarına rağmen, birçok öğrenci gerçek bir tahsilden yoksun olarak hayata atılmakta veya yüksek tahsile başvurmaktadır. Diğer bir problem ise, ekonomik bakımdan geri kalmış bazı yoksul bölge ve kentlerdeki okulların kaynak ve nitelikli öğretmen eksikliği yüzünden öğrencilere yeterince eğitim verememesidir. Hatta ekonomisi çökmüş bazı yoksul kent merkezlerinde bulunan okullarda güvenlik de önemli bir sorun olabilmektedir. Öyle ki, bu okullara girişte güvenlik güçlerince her gün metal detektörleriyle silah araması yapmak zorunluluğu doğmaktadır. Sınıfta kalması gereken öğrencilerin sorumsuzca bir üst sınıfa geçirilmesi sonucunda da, özellikle yoksul kent merkezlerinde ya da kuş uçmaz, kervan geçmez sapa yerlerde bulunan liselerden mezun bazı kimselerin matematik, fen, tarih, coğrafya, edebiyattan vazgeçtik, en basit genel kültür bilgisinden yoksun oldukları, hatta doğru dürüst okuma-yazma dahi bilmedikleri saptanmıştır. Bütün bunlar, üniversiteleri kabul ettikleri birçok öğrenci için eksik tamamlama programları düzenlemeye zorlamaktadır.

Diğer taraftan, öğretmenlere sağlanan maddi olanakların diğer birçok mesleğe göre daha düşük kalması, genellikle en iyi öğrencilerin öğretmenlik yerine başka meslekleri tercih etmelerine yol açabilmektedir. Bu da eğitim kalitesini düşürücü bir faktör olarak kabul edilmektedir. Son yıllarda görülen ekonomik darboğazlar ve gündeme gelen bütçe kesintileri sorunu daha da zor ve karmaşık hale getirmiştir. Buna karşın, Amerikan eğitimcileri, yöneticileri ve genel olarak Amerikan halkı bu ve benzeri problemleri yoğun olarak tartışmakta, bunlara çözüm bulmaya çalışmaktadırlar.

Görüldüğü üzere, eğitim alanında sadece Türkiye’de yaşandığına inandığımız sorunlar Amerika’da da yaygındır. Fakat, değerlendirme yapılırken, öğretmen, kaynak, tesis, sınıf, kütüphane, araç, gereç ve maaş konularındaki yetersizliğin göreceli olduğu dikkate alınmalıdır. Bu gibi konularda tipik bir Amerikan okulunun benzeri bir Türk okulundan çok ileride olduğunu kabul etmek gerekir.

Mukayese etmek açısından, günümüzde Türkiye’deki durum nasıl? Bütün teknik ve maddi eksikliklere rağmen Türkiye’de ilk ve orta öğretim bir zamanlar Amerika’ya göre (en azından büyük kentlerdeki en kaliteli okullarda) daha güçlüydü. Araştırmadan ziyade ezbere dayanmasına rağmen öğrenciler çok daha fazla bilgi ediniyorlardı. En büyük problem ise imkanların vatandaşlara eşit olarak sağlanamamasıydı. “Mutlu bir azınlığın” çocukları iyi yetişiyorlardı ama memleketin geri kalmış bölgelerinde ve kırsal kesimde büyük bir öğretmen açığı vardı, okul ve sınıf sayısı yetersizdi. Bu eşitsizlik bir bakıma “kalitesiz” eğitimin ülke çapında yaygınlaştırılmasıyla dengelendi. Çocuklar “Bir müdür, bir mühür” anlayışıyla açılan hapishane benzeri yapılara tıklım tıklım dolduruldu. Örneğin en çok 30 kişi olması gereken sınıflarda sağdan soldan zorlukla bulunabilen öğretmenlerce 60-70 öğrenciye güya modern eğitim verildi. Kütüphaneler, laboratuarlar, yabancı dil eğitimi göstermelik kaldı. Hemen herşey sınav odaklı oldu. Neticede araştırma/inceleme geliştirilemedi, kuru ezber arttı. Zamanla öğretmen açığı giderildi ama öğretmenlere düzgün bir maaş verilemedi, öğretmenlik meslek olarak özendirilemedi. 40 yıl boyunca her gelen milli eğitim bakanı sorunlara köklü çözüm bulmak yerine reform yapıyorum diye sistemin bir yerini kurcalayınca da bütünlük sarsıldı, işler çorbaya döndü. Kısacası, nicelik bakımından hatırı sayılır gelişmeler kaydedilirken nitelik bozuldu.

Her neyse, asıl konumuza dönelim ve Amerika’da yüksek öğrenime de göz atalım: Amerikan üniversiteleri ve Amerikan yüksek öğrenim mekanizması ise genel olarak dünyanın en iyileri arasında gösterilmektedir. Amerika’da devlet üniversiteleri de vardır, özel üniversiteler de. 50-60,000 kayıtlı öğrencisi olan okullar da vardır, birkaçyüz öğrencisi olanlar da. Günümüzde, Amerika Birleşik Devletleri’nde onbeş milyondan fazla öğrenci 4500’ün üzerinde yüksek öğrenim kurumunda öğrenim görmektedir. Başka bir deyişle, halen Amerika’da, 18-24 yaş grubundaki kişilerin %55’inden fazlası yüksek öğrenime devam etmektedir. Yine bu yaş grubundakilerin %65’den fazlasının üniversite veya meslek yüksek okullarına en az bir dönem devam ettiği, birçoğunun da bu okullardan diploma veya sertifika almış olduğu hesaplanmıştır. Ayrıca, 24 yaşından büyük birçok kişi de mesleklerinde ilerlemek veya yeni meslek ve beceriler edinmek yahut da genel kültür ve bilgilerini artırmak amacıyla yüksek öğrenim görmektedirler.

Öte yandan, dünyanın her tarafından gittikçe artan sayıda yabancı öğrenci de Amerika’da yüksek öğrenim görmek için başvuruda bulunmaktadır. Bunlar arasından Amerikan üniversitelerine kabul edilen 650,000 kadarı günümüzde yüksek öğrenimlerini Amerika’da sürdürmektedirler. Bunların içinde 11,000’den fazla Türk öğrencisi de vardır.

ABD

Amerika’da Üniversite Öğrenimi İçin Gerekli Şartlar:

Amerikan üniversitelerine giriş tek bir kritere, örneğin merkezi olarak yapılan tek bir sınava bağlı değildir. Okullar birçok faktörü dikkate alırlar. Bunların en önemlileri, öğrencinin bilgi düzeyi, akademik başarı durumu, bilgi ve yetenek testlerinde aldığı sonuçlar ve referans mektuplarıdır.

A. Öğrencinin Bilgi Düzeyi, Akademik Başarı Durumu:

Öğrencinin herhangi bir üniversiteye kabul edilebilmesi için daha önceki öğrenimi süresince yüksek öğrenim için gerekli krediyi tamamlamış olması ve akademik bakımdan başarılı olması gerekir. Örneğin, lisans öğrenimi için başvuran öğrenciden lise, yüksek lisans için başvuran öğrenciden üniversite derslerini ve notlarını gösteren transkriptler istenir. Birçok üniversite, kabul şartı olarak en az B (10 üzerinden 7.5 ya da 4 üzerinden 3) genel not ortalaması ister. Daha düşük not ortalaması ile öğrenci kabul eden başka birçok üniversite de vardır. Başka bir ifadeyle, girişte şart koşulan başarı derecesi okuldan okula değişir. Dünyanın en iyileri arasında gösterilen bazı üniversitelere girmek çok zordur. Buna karşılık oldukça vasat öğrencileri de kabul eden pek çok üniversite ve yüksek okul vardır. Dereceye girmek de (örneğin okul üçüncüsü olmak veya 57 öğrenci içinde 4’üncü olmak) kabulde önemli rol oynar.

B. Bilgi ve Yetenek Testleri:

Amerikan üniversitelerine girişte ayrıca SAT ve ACT gibi genel bilgi ve yetenek testleri de istenir. Şart koşulan puanlar okuldan okula, bölümden bölüme değişir. Bazı üniversite ve yüksek okullar bu testleri istemezler. Yüksek lisans ve doktoraya başvuran öğrencilerden ise genellikle GRE denilen test istenir. MBA yapacak öğrenciler ise GMAT adındaki sınava girerler.

C. Referans Mektupları:

Amerikan üniversitelerine başvuran öğrencilerden istenen, genellikle öğrencinin hocaları tarafından yazılan, öğrencinin derslerdeki başarısını, sınıftaki tutumunu, kültürel ve sosyal faaliyetlerini, arkadaşlarıyla uyumunu vb. belirten ve öğrenciyi üniversiteye tavsiye eden belgelerdir. Çalışma tecrübeniz varsa çalıştığınız yerlerden sağlayacağınız referans mektupları da önem taşıyabilir.

D. Diğer Faktörler:

Öğrencinin ders dışı kültürel, sosyal ve sportif faaliyetleri, kazanmış olduğu ödüller, konusuyla ilgili bilimsel çalışmalar ve genel olarak kendini tanıttığı bir kompozisyon (essay), öğrenim ve araştırma planı (statement of purpose) da başvuru aşamasında değerlendirilir ve üniversiteye kabulde rol oynar. Birçok okula girişte mülakatlar da önemli bir yer tutar. Ayrıca birçok okulda görsel sanat dallarında portfolio, müzik, dans ve tiyatro gibi dallarda da audition şarttır. MBA’ye başvuranlar içinse üniversite mezuniyetinden sonraki çalışma tecrübesi çok önemli bir faktördür.

Ders dışı faaliyetlerin üniversiteye girişteki etkisi hususunda basit bir örnek verelim. Akademik bakımdan çok başarılı, lisenin birincisi olan bir öğrenci düşünelim. Bu öğrenci akademik bakımdan çok başarılı kuşkusuz ama hiçbir ders dışı faaliyeti, hobisi vs. olmasın. Buna karşılık aynı liseden üçüncülükle mezun olan bir sınıf arkadaşını düşünelim. Ama bu çocuk aynı zamanda okulun tiyatro kulübünde uğraşıyor olsun. Üniversiteler normalde bu ikinci çocuğu tercih edeceklerdir.

Özetlemek gerekirse, Amerikan üniversitelerine girişte akademik başarı ve yüksek test puanlarının yanı sıra, referans mektupları, ders dışı aktiviteleriniz, başarılarınız, hobileriniz, hedefleriniz, kararlılık, tutarlılık, hayat görüşünüz, düzgün ve özenli bir başvuru formu, essay ve statement of purpose adı verilen kompozisyonlar ve mülakat gibi faktörler de bir ölçüde rol oynar. Amerikan üniversiteleri bütün akademik kriterlere ve test sonuçlarına baktıktan, öğrencinin ders dışı faaliyetlerini ve hobilerini de ayrıca dikkate aldıktan sonra öğrenciyi kabul edip etmeyeceklerine karar verirler. Yüksek lisans ve doktora programlarına başvuruda ise öğrencinin bilimsel çalışmaları daha fazla ağırlık taşır.

Yabancı öğrenciler için ise ayrıca İngilizce Bilgi Düzeyi çok önemli bir faktördür. Amerikan üniversitelerinde okumanın temel şartlarından bir tanesi, İngilizce dilini, dersleri bir Amerikalı öğrenci kadar anlayabilecek ve takip edebilecek ölçüde bilmektir. Çok iyi İngilizce bilmeyen öğrencinin, Amerika’daki herhangi bir lisans, yüksek lisans ya da doktora programına katılabilmesi mümkün değildir. İngilizcesi yeterli olmayan öğrenci Amerika’da ancak dil okuluna gidebilir. Akademik programa ancak İngilizcesini yeterli duruma getirdikten sonra başlayabilir. Amerika’da çok iyi dil okulları vardır. İngilizce düzeyi TOEFL veya IELTS gibi testlerle ölçülür.

Aslında, Amerikan üniversitelerinde okuyabilmek için gerekli belki en önemli faktör Masrafları Karşılayabilmektir. Amerika’da yüksek öğrenim paralıdır ve üniversiteler öğrencilerden öğrenim masrafları için tuition; kayıt, sağlık hizmetleri, öğrenci faaliyetleri vs. için yapılan idari hizmetlere karşılık da fee adı altında ücret alırlar. Öğrencinin bunları karşılayacak yeterli maddi imkanı veya bursu yoksa, ya da öğrenim kredisi sağlayamamışsa öğrenimini sürdüremez. Bazı okullar olağanüstü pahalıdır.

Süreyya Ersoy – Yurtdışı Eğitim Danışmanı
Türk Amerikan Üniversiteliler Derneği
info@turkamerican.org
www.turkamerican.org

Tags

info@turkishstudent.com.tr

No Comments

Sorry, the comment form is closed at this time.